Ağız ve Diş Sağlığı
02 Mart 2019

Diş hekimliği hizmetlerini koruyucu diş hekimliği ve tedavi uygulamaları olarak ikiye ayırabiliriz. Çocuklar için koruyucu diş hekimliği ilk dişin sürmesinden 6 ay sonra başlayan ve ömür boyu devam eden bir süreçtir. Koruyucu diş hekimliği uygulamaları çocuğun ve tüm ailenin ağız ve diş sağlığını korumak için hekim ile anne-babanın işbirliği halinde olmasını gerektiren uygulamalardır.

Çocukluk Döneminde Koruyucu Diş Hekimliği;

  • Düzenli diş hekimi kontrolü,
  • Diş gelişiminin takip edilmesi, 
  • Doğru ve düzenli yapılacak diş fırçalama alışkanlığının kazandırılması,
  • Doğru diş ipi kullanma alışkanlığının kazandırılması,
  • Çocuğun çürük risk değerlendirilmesinin yapılıp gerekli önemlerin alınması,
  • Florit uygulamalarının yapılması,
  • Fissür örtücüler,
  • Uygun beslenme alışkanlığı kazandırma, 
  • Spor yaralanmalarından korunmak için ağız koruyucular,
  • Kötü alışkanlıkların tespiti ve önlenmesi (parmak-dil emme, tırnak yeme, emzik kullanma vb.),
  • Koruyucu ve durdurucu ortodontik tedavi,

Diş fırçalama alışkanlığının kazandırılması: Bakteriyelplağın uzaklaştırması ile ağızdaki bakteri sayısı %95 oranında azaltılabilir.

Hijyen eğitimi; bireylerin ağız sağlığı konusunda bilgilendirilmesi, doğru hijyen alışkanlıkları konusunda davranışsal olarak eğitilmeleri, düzenli hekim kontrollerine yönlendirilmeleri vb sayılabilir.

Beslenme alışkanlıkları: Çocuklarda beslenme ile ilgili temel yaklaşım; neyi yemeyecekleri değil, neyi yiyebileceklerinin tarifi ile ilgilidir. Öğünler arası şeker tüketiminin engellenmesi, alınan şeker miktarı ve yapışkan şekerlerin azaltılması, içilen su, tüketilen meyve ve sebze miktarının arttırılması gelebilir.

Fissür Örtücüler: Çürüğe hassas, plak birikimine uygun anatomik bölgelerin bir materyal (rezin-cam ionomer vb) ile kapatılması işlemi olarak tanımlanabilir. Derin ve riskli fissür yapıları için önerilen uygulamalardır.

cocuk3Toplumların gelişmişlik düzeyleri sadece ekonomileri ya da kişi başına düşen gelir düzeyi ile değil, eğitim ve sağlık ölçütleri de göz önünde tutularak değerlendirilmektedir. Ağız ve diş sağlığı, bireyin vücut sağlığını doğrudan etkileyen bir faktördür. Öncelik tanınan sağlık sorunları ile beraber vücut sağlığının bir parçası olan ağız ve diş sağlığı korunmadığında birçok hastalığı beraberinde getirmektedir. Tüm sağlık konularında olduğu gibi ağız ve diş sağlığı ile ilgili hastalıklarda da tedaviden çok koruyucu önlemlere ağırlık verilmesi genel kabul görmektedir. Diş çürüğü ve diş eti hastalıkları hayat boyu maruz kalınabilen hastalıklar olduğu için koruyucu yöntemlerin de hayat boyu devam etmesi gerekmektedir. Koruyucu yöntemlerin etkin bir şekilde uygulanması ile diş çürüğü ve diş eti hastalıklarının azaltılması mümkün olmaktadır.

Diş hekimliği hizmetlerini koruyucu diş hekimliği ve tedavi uygulamaları olarak ikiye ayırabiliriz. Çocuklar için koruyucu diş hekimliği ilk dişin sürmesinden 6 ay sonra başlayan ve ömür boyu devam eden bir süreçtir. Koruyucu diş hekimliği uygulamaları çocuğun ve tüm ailenin ağız ve diş sağlığını korumak için hekim ile anne-babanın işbirliği halinde olmasını gerektiren uygulamalardır.





Flor diş çürüğünü azaltmak konusunda önemli etkinliğe sahip doğal bir elementtir. Topikal (diş macunu, gargara, vernik, jel) ya da sistemik (flor takviyesi, florlu sular ve tuzlar) olarak kullanılabilir. Günümüzde topikal uygulamaların florun koruyucu etkisinden yaralanmak için daha uygun olduğu bilinmektedir. Topikal uygulamalar günde iki kez çocuğun dişlerinin gözetim altında fırçalanmasıyla birleştirildiğinde daha da etkili olmaktadır. Florürlü vernik, etkin miktarda flor içermesi ve yutma riskinin az olması gibi nedenlerden dolayı, günümüzde, çocuklarda en çok kullanılan ve güvenilir olan topikal florür materyalidir. Demineralizasyonu engeller ve diş minesinin yeniden mineralizasyonu sağlar. Böylece diş çürümesinin ilk safhasını önler veya tersine çevirir. Rutin olarak yılda 2 kez uygulanması önerilir. Çürük riski yüksek bireylerde yılda 4 kez uygulanabilir.  

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) diş çürüğünün azaltılabilmesi için flor uygulamalarını önermektedir. Uluslararası güvenilirliği olan Hastalık Kontrol ve Koruma Merkezi (CDC), profesyonel olarak uygulanan florürlü verniklerin, 6 yaşından küçük çocuklarda dahi dental florozis için risk faktörü olduğunu gösteren bilimsel kanıt olmadığını bildirmiştir. Yine, konu hakkında kanıta dayalı çalışmalar incelendiğinde; 3 yaş altında, yüksek dozda sistemik alım olmadıkça florozis riskinin olmadığı görülmektedir.

Amerikan Pediatrik Dişhekimleri Birliği (AAPD-American Academy of Pediatric Dentistry) ve Avrupa Pediatrik Diş hekimleri Birliği (EAPD-European Academy of Paediatric Dentistry) topikal flor uygulamasının diş çürüğünü azaltmakta etkili olduğunu bildirmektedir. İncelenen çok sayıda bilimsel yayında da florürlü vernik uygulaması diş sağlığının korunması için önerilmektedir. 

Türk Dişhekimleri Birliği ve Türk Pedodonti Derneği’nin görüşleri de bu yöndedir.  

Tüm bu bilimsel veriler ışığında “Koruyucu Ağız ve Diş Sağlığı Bilimsel Danışma Komisyonu” tarafından yapılan değerlendirmede, florürlü vernik uygulamasının, gerek 60 ay ve üzeri çocuklarda yapılması, gerekse az miktarda kullanılan florürlü verniğin, tükürükle temas ettiğinde diş yüzeyinde kısa sürede sertleşmesinden dolayı yutma riskinin az olması ve yılda iki kez lokal olarak yapılan bu uygulama ile sürekli bir sistemik alımın ve dental florozis riskinin söz konusu olmaması nedenleriyle herhangi bir sağlık riski oluşturmayacağı ve güvenle kullanılabileceği sonuçlarına varılmıştır. 60 ay ve üzeri çocuklara uygulanacak florürlü verniğin, çeşme suyundaki flor iyon konsantrasyonunun yüksek olduğu yerlerde dahi güvenle kullanılabileceği değerlendirilmiştir. 

Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü  “Koruyucu Ağız ve Diş Sağlığı Programı”(KADS) kapsamında, okullarda  60 ayını doldurmuş anasınıfı, ilkokul 1.,2.,3. ve 4. sınıf öğrencilerine her eğitim öğretim yılında  yılda iki defa florürlü vernik uygulanmaktadır. 

Diş çürüğü çoğunlukla dişin sert dokusu olan mine, onun altındaki dentin ve kimi zamanda kök yüzeyini örten sert dokunun yıkılması olayıdır. Genellikle karbonhidratlı yiyeceklerin(şeker, nişasta vb.) , kola ve benzeri şekerli gazlı içecekler, kek, çikolata vb. özellikle yapışkan gıdaların diş yüzeyinde uzun süre kalmasıyla oluşmaktadır. Ağızda var olan bakteriler bu gıda artıkları ile beslenmekte ve bu mikroorganizmalar yardımıyla asit üretilmektedir. Bir süre sonra bu asidik ortam dişin sert dokularında yıkıma sebep olup diş çürüklerini oluşturmaktadır.

Ağızda bulunan bakterilerden oluşan bakteri plağı, şekerli ve unlu yiyeceklerin ağızda kalan artıklarından asit oluşturabilmektedir. Bu asitler, dişlerin mineral dokusunu çözerek dişin minesinin bozulmasına ve sonuçta da diş çürüğünün başlamasına ve diş hekimlerinin kavite dedikleri oyuklara neden olmaktadırlar.

Kimlerde Daha Çok Çürük Olur?

Şekerli ve unlu yiyeceklerle bakterilerin buluşması sonucunda çürükler oluştuğuna göre herkes için bir tehlike var demektir. Ancak beslenmelerinde karbonhidratlı ve şekerli yiyeceklerin oranı çok yüksek olanlar bir de sularında florür oranı çok düşükse çok daha fazla çürük tehlikesi altındadırlar. Bakteri plağı tarafından oluşturulan asite karşı tükürük doğal bir savunma mekanizması oluştursa da tek başına çürüğü önleyemez.  Tükürük akışını ve miktarını azaltan hastalıklar ya da ilaçlar da çürük oluşumunu hızlandırmaktadırlar. 

Diş Çürüğü Önlenebilir mi?

Evet.

  1. Sabah kahvaltısından sonra ve akşam yatmadan önce dişlerin fırçalanması ve her gün diş ipliğinin düzenli kullanılması en etkili yoldur. Yiyecek artıkları en çok dişlerin çiğneme yüzeylerindeki girintilerde ve dişlerin birbirine değdiği ara yüzeylerde biriktiği için, uygun diş fırçası seçilmelidir
  2. Şekerli yiyecekleri ana öğünlerde tüketmeye çalışmak ve yemek aralarında bir şey yememeye gayret etmek de diğer bir önlemdir.
  3. Diş hekimi kontrollerinin düzenli aralıklarla yapılması çürüğün erken dönemde yakalanması için en iyi yoldur.

Süt Dişlerinin Önemi:

Ağız içinde bulunan dişler süt ve daimi dişler olarak iki gruptur. Süt dişleri toplamda 20, daimi dişler 32 adettir. Toplumda bazen süt dişleri gereksizmiş gibi yanlış bir kanı oluşmaktadır. Bu yanlış inanışın oluşmasındaki temel neden süt dişlerinin düşüp yerine daimi dişlerin gelecek oluşudur. Oysaki süt dişleri ağızda bulunduğu sürede pek çok görevi de üstlenmektedir. Süt dişlerinin ağızda bulunduğu dönem çocuklukta büyüme ve gelişmenin en aktif olduğu döneme rastlar. Kesme ve öğütme fonksiyonları ile sindirim sisteminin ilk basamağını oluşturan süt dişleri beslenmeyi ve buna bağlı olarak da büyüme ve gelişmeyi etkilerler.Süt dişleri alttan gelen daimi dişlerin dental arktaki yerlerini korurlar. Diğer bir deyişle doğal yer tutucu görevleri vardır. 

Süt Dişi Travmaları:Sütdişi travmaları, sıklıkla okul öncesi dönemde özellikle küçük çocukların dengelerini sağlamakta zorluk çekmeleri nedeni ile görülür. Araştırmalar, görülme sıklığının %11 ile %30 arasında değiştiğini göstermektedir. Bu oranlardaki büyük farklılıkların hekime başvurma oranının düşük olmasından kaynaklandığı bildirilmiştir. 1 -3 yaşlarında, fiziksel aktivitenin artması ile doğru orantılı olarak görülme sıklığı artar. Erkek çocukları daha fazla etkilenir. Kalıcı dişlerde travma görülme sıklığının ise %22 oranında olduğu ve 8 -11 yaş arasında sıklıkla görüldüğü saptanmıştır. 

Süt Dişi Travma Tedavileri:  Olayın oluş zamanı dişin etkilenme miktarını ve tedavi planını etkiler. Olayın nerede olduğu tetanoz profilaksisi açısından önemlidir. Diş travmalarının olası zararlarından korunmak için travma şekli ve büyüklüğü nasıl olursa olsun eğer bilinç kaybı, kanama, denge kayıpları, baş ağrısı, kusma, bulantı, konuşma zorlukları vb. gibi genel sağlık durumu ile ilgili bir problemi yoksa en kısa sürede mutlaka bir diş hekimine, mümkünse bir çocuk diş hekimine başvurulmalıdır.

Süt Dişi Travmalarından Korunmak İçin Neler Yapılmalı:  Aileler ve çocuklarla ilgilenen kişilere düşen birinci görev diş travmalarına karşı hazırlıklı olmalarıdır. Bu hazırlık acil durumlarda ne yapılması gerektiğinin bilinmesi ve ulaşılacak hekimin belirlenmesini içermektedir. Ayrıca çocuklara, spor yaparken ağız koruyucu aparey ve kask, arabada kemer ve koltuk, evde ise düşmeyeceği ortamlar sağlanmalıdır. Travma ile diş hekimine başvuru arasında geçen süre, tedavinin başarısını etkileyen birinci nedendir. Eğer diş kırıldıysa ve kırık parça bulunabildiyse, kırık parçayı hemen bir süt içerisine koyarak mümkün olan en kısa sürede (ilk 1 saat içerisinde) diş hekimine başvurmak gerekir

Diş aşınmaları: 

Hayat boyunca dişlerimiz pek çok kimyasal ve fiziksel etkenlere maruz kalmaktadır. Bunun neticesinde dişlerde çürük, travma ve aşınmalar meydana gelebilmektedir. Diş aşınmaları abrazyon, atrizyon, abfraksiyon ve erozyondur. 

Atrizyon, fonksiyonel veya fonksiyon dışı hareketlerde, arada herhangi bir madde olmadan, dişlerin temasta olduğu bölgelerde, meydana gelen fizyolojik aşınma olarak tanımlanır. 

Abrazyon, ağız içerisinde yabancı cisimlerin dişlerle teması sonucu oluşan diş aşınmasıdır. 

Abfraksiyon, sentrik dışı okluzal kuvvetlerin kole bölgesinde yarattığı gerilme kuvvetlerinin neden olduğu kama şekilli lezyonlardır. 

Erozyon, fiziksel veya mikrobik etki olmaksızın, ağza giren asitlerin diş dokusunda yarattığı kayıp olarak tanımlanmaktadır. 

Dişeti Hastalıkları (Periodontal Hastalıklar) :

Periodontal hastalıklar dişeti ve dişleri destekleyen diğer dokuları etkileyen iltihabi hastalıklardır. Erişkinlerde diş kayıplarının %70`inden periodontal hastalıklar sorumludur. Bu hastalıklar erken dönemde teşhis edildiklerinde kolay ve başarılı bir şekilde tedavi edilebilirler.

Periodontal hastalıklar dişeti iltihabı (gingivitis) ile başlar. Yani gingivitis periodontal hastalığın erken dönemidir. Bu dönemde dişetleri kanamalı, kırmızı ve hacim olarak büyümüştür. Erken dönemde çok fazla rahatsızlık vermeyebilir. Tedavi edilmezse hastalık periodontitise ilerleyerek dişeti ve dişleri destekleyen çene kemiğinde geriye dönüşsüz hasar oluşturabilir.

Periodontitis periodontal hastalıkların daha ilerlemiş bir safhasıdır. Dişleri destekleyen diğer dokularla birlikte çene kemiğinde de hasar oluşur. Hastalık ilerledikçe dişler sallanmaya başlar, hatta çekime gidebilir.

Hamilelik döneminde ağız ve diş bakımının doğru yapılması, anne bebek sağlığı açısından önem taşıyor. Kalsiyum kaynaklarının doğru oranda tüketilmesi gibi bazı kurallara dikkat etmek, ağız ve diş problemlerinin önüne geçerek sağlıklı bir doğum sürecine katkıda bulunuyor.

Halk arasında inanıldığı gibi hamilelik döneminde annenin dişlerinden kalsiyum çekilmesi ve bu nedenle her bebeğin anneye bir diş kaybettireceği inancı doğru değildir. Bazı anne adayları hamilelik döneminde diş ve diş eti sorunları ile karşılaşmakta ve bunu da genellikle hamilelik sürecine yormaktadırlar. Oysaki bu dönemde dikkat edilecek bazı noktalar ile ağız ve diş sağlığını korumak mümkündür. Bunların başında da anne adayının kalsiyum kaynaklarını doğru tüketmesi yer almaktadır.

Hamilelik döneminde tükürükteki asit miktarı artmakta ve dişler çürümeye yatkın hale gelmektedir. İlk aylarda görülebilen kusma sonrasında, gebelerin ağız hijyenine dikkat etmemesi de çürük riskini arttırmaktadır. Bunun için diş etlerinde sorun olan anne adayları ağız hijyenine mutlaka dikkat etmelidir aksi takdirde hormonal değişime bağlı olarak dişeti sorunları artar. Dişetleri kanayan anne adayları ise dişlerini fırçalamaktan kaçınabilir. Bu durum, dişlerde daha fazla bakteri birikmesine, dişetlerinde şişliğe, kızarıklığa ve daha çok kanamaya neden olur.

Hamilelik döneminde diş tedavisi nasıl olmalıdır?

Hamilelik sırasında bebeğin organ gelişim evresi olan ilk üç ayda etkili diş tedavisinden kaçınılmalıdır. Tedaviler ikinci üç aya ertelenmelidir, diş tedavileri için en uygun dönem bu dönemdir (Yani gebeliğin 4. 5. ve 6. ayları). Gebeliğin son üç ayı da ilk üç ay gibi hassas bir dönemdir ve acil olmayan diş tedavileri doğum sonrasına bırakılmalıdır.

Diş ya da diş eti iltihabı gibi acil durumlarda, var olan enfeksiyonun bebeğin gelişimini diş tedavisinin olumsuzluklarından daha fazla etkileyebileceği bilinmelidir.

Hamilelikte diş tedavisi için anestezi yapılabilir mi?

Hamilelik esnasında birçok ilacın kullanılmaması ya da kontrollü kullanılması önerilmesine karşın, diş tedavilerinde kullanılan lokal anesteziklerin herhangi bir yan etkisi rapor edilmemiştir. Lokal anestezi kullanılmasında üretici firmanın önerileri doğrultusunda hareket edilmelidir. Herhangi bir uyarı yoksa lokal anestezik kullanmada bir sakınca yoktur. Ağrı kesicilerden gebelik sırasında zararı olmayan türler kullanılabilir.

Antibiyotik kullanılabilir mi?

Antibiyotiklerden özellikle Penisilin ve türevleri  kullanımınının bebek için herhangi bir sakıncası yoktur. 
Hamilelik döneminde zaten her tür antibiyotik kullanılamaz. Bebeğin dişlerinde renklenmelere neden olan antibiyotik grubu "tetrasiklinler"dir. Tetrasiklinler gebelikte kullanılmaması gereken antibiyotiklerdendir. Tetrasiklinler dışındaki antibiyotiklerin bebeğin dişlerinde renklenme yaptığı kanıtlanmamıştır.

Röntgen çekimi yapılabilir mi?

Bu dönemde tedavi için çok gerekli ise ağız içinden 1-2 film alınabilir. Her ne kadar diş hekimliğinde çekilen röntgenlerde verilen radyasyon miktarı çok az ve karın bölgesine çok yakın değilse de gelişmekte olan bebeğin ışın almasını önlemek için mutlaka kurşun önlük kullanılması gerekir.
Zorunluluk yoksa bu işlem doğum sonrasına ertelenmelidir.          

Hamilelik Gingivitisi nedir?

Hamileliğin erken safhalarında diş etlerinde şişlikler, kızarıklıklar gözlenebilir. Bu şekildeki diş eti oldukça hassastır ve kolayca kanar. Hamilelik sırasında kadınların diş etlerinde oluşan bu değişiklikler östrejen ve progesteron hormonlarının salgılarının artmasından kaynaklanmaktadır. Hamilelik gingivitisi genellikle hamileliğin 2. ayında başlayıp 8. ayında en üst seviyeye çıkar, doğumdan sonra kendiliğinden iyileşir.

19

Halk Sağlığı Genel Müdürlüğümüz tarafından;

Çocukluk çağından başlayarak uyguladığımız programlarla, toplumda ağız ve diş sağlığı bilincinin geliştirilerek herkesin kendi sağlığını koruma noktasına gelmesini, koruyucu diş hekimliği uygulamalarının bir yaşam tarzı olarak kabul görmesinin sağlanmasını, ülke bazında var olan koruyucu ağız ve diş sağlığı hizmetlerinin geliştirilmesi suretiyle diş çürüğü ve diş tedavisi oranının en aza indirilmesinin sağlanmasını amaçlıyoruz.

Genel Müdürlüğümüz 2014-2017 yılları arasında yapacağı faaliyetleri kapsayan Stratejik Plan’da geçen “Koruyucu ağız ve diş sağlığı hizmetlerini geliştirerek sürdürmek” hedefine yönelik stratejilere bilimsel ve teknik destek sağlamak amacıyla oluşturulanKoruyucu Ağız ve Diş Sağlığı Bilimsel Danışma Komisyonu’nuntavsiyeleri ve Genel Müdürlüğümüzün çalışmaları neticesinde;

  • Öğrenci, öğretmen ve velilere yönelik farkındalık eğitimleri yapılmakta, 
  • Öğrencilerin ağız diş muayeneleri gerçekleştirilmekte, 
  • Koruyucu Ağız ve Diş Sağlığı Programı kapsamında uygulanan florürlü verniğin daha etkin sonuçlar elde edilecek şekilde gerçekleştirilebilmesi için uygulama öncesinde, dişler üzerindeki mikrobiyal dental plağın etkin bir diş fırçalama ile uzaklaştırılması, böylelikle florürün diş yüzeyi ile tam temasının sağlanması ve diş fırçalama alışkanlığının kazandırılması amacıyla her yıl diş fırçası, diş macunu ve muhafaza çantası dağıtılmakta,
  • %50’sinden fazlasında daimi dişlenmenin başlamış olması nedeniyle, 60 ayını doldurmuş anasınıfı öğrencilerinden başlanarak, her yıl sisteme dahil olan öğrencilere ilkokul 4. sınıfın sonuna kadar yılda iki kez, florürlü vernik uygulanmaktadır.
    • Click to enlarge image 19.jpg
    • Click to enlarge image Canta_Gorsel.jpg
    • Click to enlarge image Canta_Gorsel_2.jpg