Sevgili Anne-Baba ve Anne- Baba Adayları
Aile Sağlığı Merkezlerinde uygulanan “0-6 Yaş Çocuğun Psikososyal Gelişimini Destekleme (ÇPGD) Programı” ile çocuğun bedensel, ruhsal ve sosyal gelişimi bütüncül olarak takip edilmektedir. Program ile gebelik döneminden itibaren çocuk 6 yaşına gelene kadar aile sağlığı personeli tarafından izlemleri yapılmaktadır.
Çocuğunuz anne karnından itibaren büyümeye başlar. Çocuğunuzun büyümesi, bedensel ve zihinsel gelişimi için gebelik döneminde beslenmeniz çok önemlidir. Bebek doğduğu andan itibaren ilk 6 ay sadece anne sütü ile beslenmesi çok önemlidir. 6. Aydan itibaren anne sütü ile birlikte ek gıdalara geçilmelidir. Beslenmenin yeterli olduğu ayına uygun kilo almasıyla anlaşılır. Bu nedenle çocuğunuzu düzenli aralıklarla aile sağlığı merkezlerine getiriniz. Aile sağlığı merkezlerinde çocuğun büyüme takibi persantil (büyüme) grafikleriyle yapılmaktadır.
Bebek doğduğu andan itibaren, hızlı bir şekilde öğrenmeye başlar. Anne babanın yapacakları onun zihinsel gelişimine katkıda bulunur, duygusal gelişimini olumlu yönde etkiler. Anne babaların çocukların zihinsel gelişimini artırabilmeleri, onlara yeterli uyaranı vermeleriyle mümkündür. Bebek ne kadar çok duyar, görür, koklar, tadar ve dokunursa duyuları o kadar gelişir. Bebeklik ve çocukluk döneminde yapılacak aktiviteler ona hayat boyu yarar sağlar. Ancak unutulmamalıdır ki en temel uyaran her zaman sevgidir. Çocuğunuzun gelişimini destekleyerek; onun daha zeki, daha becerikli, daha üretken ve daha mutlu bir birey olmasını sağlayabilirsiniz.
Sizleri aile sağlığı merkezlerine bekliyoruz.
Anne babanın çocukla zaman geçirmesi ona ne kazandırır
- Özgüvenini arttırır
- Değerli olduğunu, sevildiğini hissettirir
- Anne-baba-çocuk arasındaki ilişkiyi güçlendirir
- Duyularını ( görme, işitme, dokunma vb.) uyarır ve geliştirir
- Kendisini ifade etmeyi öğrenir
- Problem çözme yeteneğini geliştirir
- Sorumluluk almayı, işbirliği yapmayı öğrenir
- İletişim ve düşünme becerisini geliştirir
“Sevgili Anneler-Babalar çocuğunuzun psikososyal gelişiminin takibi için gebelikten itibaren aile hekiminize başvurunuz.”
Bipolar bozukluk (manik-depresif bozukluk olarak da bilinir) duygudurumda aşırı uçlara giden dalgalanmalara neden olan bir hastalıktır. Sıklıkla aralarda normal duygudurum dönemleri gözlenirken, kendini dünyanın zirvesinde veya rahatsız edecek derecede aşırı huzursuz ve hızlı hissetmekten (bu “mani” dönemidir), aşırı üzgün ve umutsuz hissetmeye (bu “depresyon” dönemidir) kadar değişen duygudurumları görülür.
Bipolar bozukluk kişinin duygulanım, enerji ve işlevselliğinde değişikliklere sebep olan ancak tedavi altında normal yaşamı sürdürmeye engel olmayacak bir hastalıktır. Bozukluk ilişkilerde bozulmalara, iş veya okul hayatında zorlanmalara hatta intihara sebep olabilmektedir.
Bipolar bozukluğu olan hastaların intihar riski genel toplum ortalamasının 2-3 katına ulaşmaktadır ve ölüm oranları daha yüksektir.
Bu hastalık ile ilgili olarak iyi olan şu ki bu bozukluk tedavi edilebilmektedir. Bu sayede insanlar tam ve üretken bir yaşama sahip olabilmektedirler.
Manik Dönemin Belirtileri
- Manik dönemde kişi dünyanın zirvesinde olduğu veya hiçbir şeyin (kötü bir haber ya da korkunç bir trajedi de olabilir) değiştiremediği mutlak bir mutluluk hissi yaşar.
- Yeteneklerine dair gerçekçi olmayan abartılı inançları olabilir.Açık bir büyüklük, uygunsuz ve artmış bir özgüven sergilerler.
- Ani ya da aşırı sinirlilik veya öfke gözlenir. Mani, çoğu zaman keyifli bir deneyim olarak tasvir edilse de bipolar bozukluğu olanların çoğu için durum hiç de böyle değildir.
- Aşırı hareketlilik ve artmış uyarılmışlık hali gözlenir. Bir gün içinde yapabileceğinden çok daha fazla iş programlar; kıpırdamadan sakin oturamaz, gevşeyemez.
- Tanrıyla, ünlü kişilerle ya da siyasi liderlerle özel bir bağlantısı olduğunu düşünmek gibi büyüklük hezeyanları olabilir.
- Yargılamaları belirgin olarak bozuk olup aşırı alışveriş etme, uygunsuz cinsel ilişkiler ve akılcı olmayan ticari yatırımlar yapabilirler.
- Yüksek sesle aniden konudan konuya geçen, giderek tutarsız hale gelen hızlı konuşmaları olabilir. Düşünceleri yarışırcasına hızlı ve kontrol edilemez olabilir.
- Uykuya daha az ihtiyaç duyulur.
Depresif Dönemin Belirtileri
- Depresif dönemde, hasta kendini aciz, umutsuz ve değersiz hisseder. Aşırı üzüntü veya ümitsizlik, çaresizlik yaşanır.
- Bir zamanlar çok zevk aldığı etkinliklere artık ilgi duymamaya başlar.
- Enerjsi biter, bitkinlik ve yorgunluk hisseder.
- Çok uyuma ya da hiç uyuyamama gibi uyku bozukluğu gözlenir.
- İştahta dikkat çekici bir artış ya da diyet yapmadan önemli bir kilo kaybı olabilir.
- Konsantrasyon, hafıza ve karar verme bozuklukları ortaya çıkar.
- Ölüm veya intiharla ilgili düşünceler olabilir.
Ağır mani veya depresyon nöbetleri bazen halüsinasyonlar (aslında orada var olmayan şeyler görmek ve duymak) ve hezeyanlar (mantıklı açıklamalardan etkilenmeyen yanlış ancak güçlü inançlar) gibi psikotik semptomlar da içerir.
Bipolar Bozukluk Kimlerde Görülür?
Bipolar bozukluk herhangi bir kişide gelişebilir. Başlangıcı genellikle geç ergenlik veya erken yetişkinlik dönemlerindedir. Fakat çocuklar ve yetişkinlerde de bozukluk görülebilir. Bozukluk genellikle yaşam boyu devam etmektedir.
Bipolar Duygulanım Bozukluğun Tedavisi
Bipolar bozukluk tedavi edilebilen bir hastalıktır. Tekrarlayan bir hastalık olduğu için uzun dönemli koruyucu bir tedavi görülmesi oldukça önemlidir. Yalnızca ilaç tedavisi veya psikoterapi ile birlikte ilaç tedavisi zaman içerisinde hastalığı kontrol altına almada en etkin yollardır. Vakaların büyük bir kısmında tedavi sürekli olduğunda çok daha iyi kontrol sağlanmaktadır.
Tedaviye hiç ara verilmese de bazen duygudurum değişiklikleri oluşabilir. Psikiyatri uzmanı ile sıkı ve açık iletişim tedavinin etkisinin artmasını sağlayabilir.
Tüm ciddi hastalıklar gibi bipolar bozukluk da bir insanın hayatında ve başkaları ile ilişkilerinde bozulmalara ve aksamalara yol açabilir. Bu nedenle bipolar bozukluk nedeni ile tedavi altında olan kişiler, psikiyatristleri ile birlikte sorunları çözmek ve hastalık nedeni ile zarar gören ilişkileri yeniden kurmak için psikoterapiden fayda görebilirler.
Bipolar bozukluk aile hayatında ciddi aksamalara neden olabileceği ve aile içinde aşırı bir stres yaratabileceği için diğer aile üyeleri de özellikle ruh sağlığı alanındaki uzmanlardan alacakları yardımlardan yararlanabilirler. Aileler bu uzmanlardan sadece hastalık ile başa çıkabilmeye yardımcı olabilecek stratejiler öğrenmekle kalmazlar, aynı zamanda tedavinin aktif bir parçası haline gelmeyi deöğrenirler.
Nereden Yardim Alınır?
- Hastanelerin Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Poliklinikleri
- Psikiyatri Uzmanları
- Toplum Ruh Sağlığı Merkezleri (TRSM)
Bedensel ruhsal ve cinsel gelişimin henüz tamamlanmadığı 0-18 yaş arasındaki dönem çocukluk dönemi olarak tanımlanır.
Bu dönem içerisinde çocuğun bakmakla yükümlü kimseler ve diğer yetişkinler tarafından fiziksel, duygusal, zihinsel veya cinsel gelişimlerini engelleyen ya da beden veya ruh sağlığına zarar veren, kaza sonucu olmayan durumlarla karşı karşıya bırakılmasına çocuk istismarı denmektedir. Çocuğun sağlığı, fiziksel veya psikolojik gelişimi için gerekli ihtiyaçların karşılanmaması ise “çocuk ihmali” olarak tanımlanmaktadır.
Çocuk istismarı ve ihmali gerçek boyutları iyi bilinmeyen çok ciddi toplumsal bir sorun olmanın yanı sıra yol açtığı bedensel, zihinsel ve psikolojik bozukluklar ile bireylerde yaşam boyu iş gücü yitimi, uzun süreli ve yineleyici tetkik ve tedaviler nedeniyle topluma önemli ekonomik yük getiren bir sağlık sorunudur.
Çocuğa yönelik kötü muamelenin fiziksel, cinsel ve duygusal istismar ile ihmal olmak üzere dört farklı boyutu vardır.
Fiziksel İstismar: Çocuğa karşı; sağlığına, yaşamına, gelişimine veya onuruna zarar veren ya da zarar verebilme olasılığı yüksek, kasıtlı fiziksel güç kullanılmasıdır. Fiziksel bulgular nedeniyle de saptanması en kolay olan istismar türüdür. Vurma, yakma, itme, ısırma, çimdikleme, silah kullanma, dövme, bir cisimle dövme, tekmeleme, istenmeyen bir madde dökme, boğmaya çalışma, sarsma gibi davranışları içerir.
Duygusal İstismar: Çocuğun ihtiyaç duyduğu ilgi, sevgi ve bakımdan mahrum kalması ve bunun çocuk üzerinde psikolojik sorunlara neden olması durumudur. Çocuğun özleştireceği bir figürün bulunmaması, duygusal paylaşımın olmaması, hareketlerinin kısıtlanması, çocuğa olumsuz özelliklerin yüklenmesi, kasıtlı olarak sözel ve davranışsal olumsuz uyarı verilmesi, izole edilmesi, reddedilmesi, korkutulması, haksız yere suçlanması, gelişimi konusunda uygun olmayan beklentilerin olması gibi tutumları kapsar.
Cinsel İstismar: Çocuğun tam olarak anlayamadığı, onay vermesinin mümkün olamayacağı, gelişimsel olarak hazır olmadığı ya da toplumun yasalarına, sosyal normlarına aykırı olacak şekilde bir cinsel etkinliğe dahil edilmesidir. Aşağıdaki biçimde sınıflandırılabilir:
- Dokunma olmaksızın yapılan istismar; Sözel sataşmalar, uygunsuz telefon konuşmaları, teşhircilik, röntgencilik, çocuğun cinsel ilişki sahnesine doğrudan maruz bırakılması, çocuğun pornografik malzemeler için kullanılması
- Dokunmanın yer aldığı istismar; oral-genital, genital-genital, genital-rektal, el ile genital temas, rektal bölgelere veya vücudun diğer bölgelerine dokunma
- Şiddet kullanarak yapılan istismar
İhmal: Çocuğun beslenme, barınma, sağlık, giyim korunma ve gözetim gibi yaşamsal ihtiyaçlarının kendisine bakmakla yükümlü kişilerce karşılanmamasıdır.
Çocuk İstismarını Kolaylaştıran Başlıca Risk Faktörleri:
- Çocuk ile ilgili risk faktörleri
- Anne-baba ya da bakım veren ile ilgili risk faktörler
- Ailenin sosyal yapısı ile ilgili risk faktörleri
- Toplumla ilgili risk faktörleri
Çocuk ile ilgili risk faktörleri:
- İstenmeyen çocuklar ya da istenmeyen cinsiyette çocuklar, doğmalık anomaliler, mizaç vb. nedenlerle ailenin beklentilerini karşılayamayan çocuklar
- Zihinsel gerilik, erken doğum, kronik hastalık gibi nedenlerle sürekli bakım gerektiren çocuklar
- Engelli çocuklar
- Hiperaktivitesi, tehlikeli davranış sorunları olan çocuklar
- Üvey çocuklar
- Sık ve uzun süre ağlayan çocuklar
Anne-baba ya da bakım veren ile ilgili risk faktörleri:
- Genç ebeveyn, yalnız yaşayan ebeveyn
- Eğitim eksikliği (Çocuk gelişimi hakkında bilgisizlik, bilinçsizlik)
- Alkol ve/veya uyuşturucu kullanıyor olmak
- Çocukken istismara uğramış olmak
- Fiziksel veya psikiyatrik bir hastalık varlığı
- Dürtü ve öfke kontrolünün yetersizliği
- Toplumsal iletişim becerilerinin yetersizliği
Ailenin sosyal yapısı ile ilgili risk faktörleri:
- Ebeveyn ve çocuk bağının kopuk olması ve bağın kurulamaması
- Çok çocuklu, katı disiplin uygulayan aileler
- Ekonomik sıkıntı, işsizlik, aile içi şiddet varlığı
- Sosyal destek sistemlerinin yetersizliği
- Evlilikteki veya yakın ilişkilerdeki sorunlar nedeniyle aile yapısının bozulması, bunun sonucunda çocukta veya erişkinde duygusal ve zihinsel sorunların ortaya çıkması
- Aile bireyleri arasındaki bağın zayıf olması, sözel ve psikolojik çatışmaların sık yaşanması
Toplumla ilgili risk faktörleri:
- Çocuğu koruyan yasaların yetersizliği
- Çocuğa verilen değerin düşük olması
- Cinsel ayrımcılık ve toplumsal eşitsizlik
- Şiddetin kabul edilir olması, hoş görüyle karşılanması, organize şiddetin varlığı (savaş, terör, yüksek suç oranları)
- Pedofili
- Kontrolsüz internet
- Kültürel normlar
Çocuğun istismara uğradığının düşünüldüğü durumlarda en yakın sağlık merkezine başvurulur.
İnsanlar üzülebilir ya da sevinebilir. Duygularımız yaşamın doğal bir parçasıdır. Ancak hüzün, üzüntü, karamsarlık, hayattan keyif almada azalma ve sıkıntı hali devamlılık gösteriyorsa, günlük yaşamı kötü etkilemeye başlamışsa, bu bir “Depresyon Hastalığı” olabilir.
Depresyon; duygusal, zihinsel, davranışsal ve bedensel bazı belirtilerle kendini gösterir. Depresyonun en dikkat çekici belirtisi çökkün ruh halidir. Depresyondaki kişi genellikle mutsuz, karamsar ve ümitsizdir. Kendini hüzünlü ve yalnız hisseder. Kendisine ve çevresine olan ilgisi azalmaya başlar. Ortada hiçbir belirgin sebep yokken ağlayabilir. Yoğun suçluluk duyguları ortaya çıkabilir. Bazen bu çökkün ruh haline gerginlik, huzursuzluk, aşırı evhamlanma ve şüphecilik gibi belirtiler eşlik edebilir. Kişi zaman zaman hırçın hatta çok öfkeli olabilir. Ağlayamaz, öfkelenemez ve kimseye karşı yakınlık hissedemez. Sözü edilen bu duyguların şiddetinde değişiklikler ortaya çıkabilir. Bazen kişi kendini daha neşeli ve canlı hissedebilir. Ancak genel olarak olumsuz duygular daha belirgindir.
Depresyon zihinsel faaliyetlerde de değişikliklere yol açar. En sık görülen belirtiler dikkatini toplayamama ve unutkanlıktır. Düşüncelerde önemli değişiklikler olur. Kişi kendine, çevreye ve geleceğe olumsuz bir gözle bakmaya başlar. Herkese yük olduğunu düşünür, görev ve sorumluluklarını yerine getiremediğini düşünerek suçluluk hisseder. Olayların olumsuz yönlerini abartır, gelecekte de hiçbir şeyin düzelmeyeceğine inanır.
Depresyonun davranışlardaki etkisi, enerji azalmasına bağlı olarak hareketlerde yavaşlama şeklinde olabilir. Günlük işler bile altından kalkılamayacak görevler gibi görünür. Bu nedenle işler ya hiç yapılmaz ya da yapılması için çok fazla zaman ve çaba harcanır. Kişi genellikle yalnız kalmak ister. Sosyal ilişkilerden kaçınır. Diğer ilgilerde olduğu gibi cinsel ilgi ve isteğinde de azalma olur.
Depresyonda bu belirtilere ek olarak, bazı bedensel belirtiler de ortaya çıkabilir. Baş ağrısı veya bedenin değişik yerlerinde ağrılar, iştah azalması ve buna bağlı olarak kilo kaybı ya da aşırı yeme eğilimi ortaya çıkabilir. Mide, bağırsak sistemiyle ilgili şikayetler olabilir. Sık görülen belirtilerden biri de uykuyla ilgili sorunlardır. Uykuya dalamama, gece boyunca uykunun sık sık bölünmesi ya da sabah çok erken saatlerde uyanma şeklinde sorunlar ortaya çıkabilir. Bazı kişilerde aşırı uyku eğilimi görülebilir, ancak kişi çok fazla uyumasına rağmen dinç ve dinlenmiş olarak uyanamaz.
Sözü edilen belirtilerin hepsinin, herkeste ortaya çıkması gerekmez; bazen depresyon kendini sadece birkaç belirtiyle gösterebilir. Ayrıca belirtiler hafif, orta veya şiddetli olabilir ve belirtilerin şiddeti kişiden kişiye değişebilir.
Psikiyatrik hastalıklar arasında en fazla kayba neden olan hastalık depresyondur. Eğer;
Kendinizi boşlukta ya da üzgün hissediyorsanız,
- Hayattan zevk almıyorsanız,
- İştahınız azaldı ya da arttıysa,
- Uykunuz azaldı ya da arttıysa,
- Huzursuz ya da durgunsanız,
- Halsiz ve yorgunsanız,
- Kendinizi değersiz ya da suçlu hissediyorsanız,
- Konsantrasyon güçlüğü ya da kararsızlık çekiyorsanız,
- Aklınıza sık sık ölüm ya da intihar fikirleri geliyorsa
Son 15 gündür bu belirtilerin çoğundan şikayetçi iseniz bu durumda aile hekiminize ya da bir psikiyatri polikliniğine başvurmanızı öneririz.
Kişiler çok farklı sebeplerle depresyona girebilirler. Bazen bu sebepler; bir yakınının kaybı, ayrılık, iş kaybı gibi belirgindir. Bazı durumlarda ise belirgin bir sebep yoktur.
Neler Tetikleyebilir?
Depresyon tek bir nedene bağlı değildir. Yaşanan olaylar, kişilik yapısı ve bunlara eşlik eden beyindeki değişiklikler beraberce depresyona neden olduğuna inanılan üç ana etkeni oluşturur. Birçok kişide sıkıntı verici olaylar, olumsuz düşünme biçimi alkol, çeşitli ilaçlar ve kimi bedensel vb. gibi durumlar beyindeki bu değişiklikleri tetikleyebilir. Bunlarla birlikte yapısal olarak aileden depresyona çok yatkın olan bazı insanlarda açık bir tetikleyici etken bulunmadan da depresyon ortaya çıkabilir. Bugün için daha çok kabul edilen yapısal olarak veya kişilik özellikleri açısından depresyon geçirmeye daha yatkın olan bireylerde bu tür yaşam olaylarının tetiklemesiyle depresyonun ortaya çıkabildiğidir.
Depresyonun Kısır Döngüsü
Depresyonun belirtileri kişinin hayatında, davranışlarında büyük değişiklikler oluşturabilir. Bu değişiklikler kişinin belirtilerini daha da tetikleyebilir. Örneğin motivasyon ve enerji eksikliği kişinin aktivitelerini azaltmasına, günlük görev ve sorumluluklarını ihmal etmesine neden olur. Sevdiği aktiviteleri yapmayı bırakan kişi, arkadaşları ile vakit geçirmeyi, dışarı çıkmayı da bırakır. Bunların sonucunda kişi aşağıdaki şekildeki gibi depresyonun kısır döngüsüne girer:
Kişi aktiviteleri azalttığı zaman, motivasyonu da azalacak, kendisini ümitsiz hissedecektir. Hiçbir aktivitede bulunmaması iyi şeyler yaşamasına olumlu şeyler hissetmesine engel olacaktır. Benzer şekilde ev ve iş yerinde sorumluluklarını ihmale başladığında, yapacağı işlerin yığılmaya başlaması kendisini suçlu ve başarısız olarak değerlendirmesine neden olacaktır. Bu durum da depresyonu daha da kötüleştirecektir.
Depresyonla Nasıl Başa Çıkılabilir?
- Depresyondan kurtulmak için yapılacak ilk şey günlük faaliyetleri arttırmaktır:
- Günlük faaliyetleri arttırmak daha aktif olmak, bir şeylerle uğraşmak, acı veren düşünceleri kişinin zihninden uzaklaştırmasına yardımcı olur,
- Kişi daha aktif olmaya başladıkça, daha fazlasını da yapabileceğini görecektir,
- Aynı zamanda daha açık ve berrak düşünmeye başlayacaktır.
- Zamanı daha iyi kullanabilmek için yapılması planlanan işleri kaydetmek yararlıdır:
- Plan yapmak karasızlığı ortadan kaldırır,
- Plan yapmak işlere yeniden hakim olmayı hissettirir.
- Depresyona yol açan önemli nedenlerden biri “düşünce hataları” olarak ifade edilen düşünce biçimi, yani olayları değerlendirme şeklidir. Düşünce hataları; ‘-meli, -malı’ şeklinde düşünme, abartma, ‘ya hep ya hiç’ şeklinde düşünme, etiketleme ve kişiselleştirmedir.
‘-meli, -malı’ şeklinde düşünme:
- ‘Her zaman herkese iyi davranmalıyım’, ‘Her zaman neşeli görünmeliyim’ gibi zorunluluk belirten cümleler kişiyi sıkıntıya sokar. Hiç kimse her zaman iyi davranamaz ve her zaman neşeli olamaz. Olumlu özelliklere sahip olmaya çalışılabilir, fakat olamayınca kişi kendisini cezalandırmamalıdır.
Abartma:
- İkinci bir düşünce hatası abartmadır. Depresyondayken, özellikle olumsuz olaylar daha da abartılır. Bazen günlük olaylar bile üstesinden gelinemeyecek zorluklar olarak görülebilir. Olaylar felakete dönüştürülmeden önce, düşünüldüğü kadar kötü olup olmadığını değerlendirmeye gayret edilmelidir.
‘ya hep ya hiç’ şeklinde düşünme
- Bu düşünce hatasına şöyle bir örnek verilebilir. ‘Bir insan ya hep başarılıdır, ya da hep başarısızdır.’ İnsan böyle bir düşünceye sahipse, bir tek başarısızlığı bile hoş göremez. Örneğin; ‘Hayatımda iyi giden hiçbir şey yok, her şey kötüye gidiyor.’ Oysa hayatta her şey iyi ya da kötü olamaz. Bazı şeylerin kötüye gittiğini fark etmek, her şeyin kötü olduğu anlamına gelmez.
Etiketleme
- İnsan bir işi başaramadığında kendisini ‘işe yaramaz ve beceriksiz’ biri olarak nitelendiriyorsa, etiketleme hatası yapıyor demektir. Her insanın olumlu ve olumsuz yönleri vardır. Böyle olumsuz sıfatlardan uzak durulmalıdır, çünkü çoğunlukla gerçeği yansıtmazlar ve insanın kendisini kötü hissetmesine yol açarlar.
Kişiselleştirme
- Son düşünce hatası, ‘Zaten her şey beni bulur’ ya da ‘Benim yüzümden oldu’ gibi düşüncelerle ilgilidir. Örneğin; pikniğe gitmeyi düşünen ve yağmur yağdığında bunun kendi uğursuzluğundan kaynaklandığını düşünen insanlar gibi. Oysa hiç kimse bütün olumsuz olayları yönlendirebilecek kadar güçlü değildir.
- İnsanların kendilerindeki düşünce hatalarını bulmaya çalışmaları ve bunların yerine gerçekçi, yeni, olumlu düşünceler koymaya gayret etmeleri depresyonla başa çıkmada faydalı olacaktır.
Depresyon Nasıl Tedavi Edilir?
Depresyon çeşitli şekillerde tedavi edilebilir. En sık kullanılan tedavi yöntemleri ilaç ve/veya psikoterapidir.
Psikoterapi daima faydalıdır ama bazı tip depresyonlar için tek başına yeterli değildir; ilaç tedavisine de ihtiyaç duyulur. Her iki tedavinin beraber uygulandığı durumlarda ilaç tedavisi tek başına psikoterapi uygulanmasına göre depresyonun daha çabuk iyileşmesini sağlar.
Gerek depresyon tedavisinde etkili olduğu bilinen psikoterapiler (bilişsel davranışçı terapi, kişilerarası psikoterapi) gerekse de ilaç tedavilerinde yaklaşık %60-70 civarında hasta, verilen ilk tedaviye cevap verirler. Bu oran daha sonra tedaviye cevap vermeyen hastalarda başka yöntemlerin de eklenmesiyle %90’lara yaklaşır.
Hafif ve orta şiddetli depresyonda bu konuda yetkin kişilerce uygulanan bilişsel davranışçı terapiyle ilaç etkisine yakın oranda başarı elde edilebilir. Ancak tek başına terapi uygulandığı durumlarda ilk haftalarda daha sık görüşme yapmak gerekebilir. Gerek psikoterapi gerekse de ilaç tedavisiyle elde edilen olumlu oranlar bu terapilerin düzenli ve uygun koşullarda uygulanmasıyla sağlanır.
Depresyon tedavisi için kullanılan antidepresan grubu ilaçlar bağımlılık yapmaz. Bu ilaçlar başlanırken veya bırakılırken doktor önerisiyle hareket edilmesi gerekir. Depresyon belirtilerinde düzelme genellikle 2-3 haftada başlar. Bununla birlikte ilaçtan tam olarak faydalanma zamanı 8 haftaya kadar uzayabilir. Genel olarak eğer ilk defa depresyon tedavisi alıyorsanız düzelmeden sonra ilaç tedavisi 3-6 aya kadar sürdürülür. Eğer birden fazla depresyon atağı geçirmişseniz o zaman ilaç tedavisi daha uzun süre verilebilir. İlaç alırken birtakım yan etkiler hissedersiniz. Çoğu zaman bunlar hafif ve 7-10 gün içinde kaybolan yan etkilerdir. Eğer sizde bir yan etki yaşarsanız bunu tedaviyi öneren doktorunuzla konuşmanız uygun olur.
İlacı doktorunuzun önerdiği şekilde kullanmanız çok önemlidir. İlacı gün atlamadan düzenli kullanmanız, ilaç alırken alkol kullanmamanız, doktorunuza başvurmadan ilacı azaltmamanız ve kesmemeniz gerekir.
- Depresyonu Olan Tanıdıklarınıza Yardım Etmek
- Depresyon tedavisinde aile ve yakınların tedaviye katılımı önemlidir. Depresyon bir kuruntu değil hastalıktır ve mümkün olduğu kadar erken tedavi edilmeli, bu konuda uzmana başvurulmalıdır.
- Bu açıdan bakıldığında depresyonu olan yakınlarımıza yardım için yapabileceklerimiz:
- Konuşmak ve dinlemek, nasıl hissettiğinin sorulması ancak zorlanmaması, bu diyalogların hafif ve rahatlatıcı olması, ihtiyaç duyduklarına konuşabileceklerini bilmeleri,
- Depresyon belirtileri ve olası tedaviler konusunda bilgi edinmek,
- Tedavi planlarının devam ettirilmesinde destek olmak, ilaçların takibi,
- İntihar düşüncelerine karşı takipte olmak, gerçekten bunu yapmayacağını düşünseniz bile düşünceleri ciddiye almak,
- Günlük olaylarla ilgili yardımda bulunmak, temel bakım konularında (yemek, temizlik gibi) destekleyici olmak,
- Depresif olmadığı zamanlarda yapılan aktivitelerin (spor, hobiler gibi) devamı için destek olmak.
Dünyada her 50 kişiden birini etkileyen bu bozukluk, sıklıkla duygudurumunda aşırı yükselmelerden çöküşlere ve yine yükselmelere dönüşen ve çoğu zaman aralarda normal duygudurum dönemleri bulunan dalgalanmalarla kendini gösterir.
Tablo kişiden kişiye büyük farklılıklar gösterebilir. Hayat boyunca en az 1 kere manik atak geçirmek şartıyla değişik sayılarda ve değişik tiplerde duygudurum ataklarıyla (depresif, manik veya karma ataklar ) seyreden bir bozukluktur. Ataklar arasında hastada genellikle tam bir iyilik hali vardır. Atakların ne zaman ve ne şekilde geleceğini önceden kestirmek mümkün değildir. Bazen yıllar sonra ikinci bir atak görülebileceği gibi bazen de aynı yıl içinde birkaç atak ortaya çıkabilir. Bazı hastalar hayat boyu sadece manik ataklar geçirirken, başka bazı hastalar birkaç manik atakla beraber daha fazla sayıda depresif ataklar veya tüm atak tiplerinden geçirebilirler.
Bipolar Bozukluğa Ne Sebep Olur?
Şeker veya kalp hastalığı gibi tıbbi bir hastalık olan ve kişinin beynini, dolayısıyla da duygudurumunu etkileyen bipolar bozukluğun sebebi kesin olarak bilinmemektedir.
Ancak araştırmalar, beyinde duygudurumun normal düzeyde kalmasını etkileyen bazı anormallikler olduğunu göstermiştir.
Bipolar bozukluk ailesel geçiş eğilimi göstermektedir ve bipolar bozukluğun birçok vak’ada kalıtım yoluyla geçtiği düşünülmektedir. Fakat yine de, bu hastalığa sahip bireylerin çocuklarında hangi oranda görüleceği bilinmemektedir.
Manik ataklar
Manik ataklar; kişinin içinde bulunduğu duruma bağlı olmayan aşırı neşeli, taşkın, yükselmiş bir duygudurumun kliniğe hakim olduğu sendromlardır. İki uçlu duygudurum bozukluğunda (Bipolar affektif bozukluk) tekrarlayan ataklar halinde ortaya çıkarlar.
Temel belirti; olağandışı ve aşırı neşe, coşku, çabuk tepki verme, dışa vuran duygularda abartılı artışın varlığıdır. En az bir hafta süre ile devam ader ve kişinin günlük yaşamını aksatacak düzeydedir.
Diğer belirtiler
- Büyüklük düşünceleri/ benlik saygısında abartılı artış
- Aşırı ve çok konuşkan olma
- Fikir uçuşmaları, düşüncelerin yarışması
- Uyku ihtiyacında azalma
- Dikkatin çelinebilirliği
- Amaca yönelik etkinlikte artış ya da aşırı aktivite ve ajitasyon
- Kötü sonuçlar doğurma ihtimali yüksek etkinliklere katılma
Depresyon atakları
Yaşanan olaylarla orantılı olmayan ve süreklilik gösteren, günden güne değişmeyen, sürekli çökkün ya da üzgün hissetme ve normalde keyif alınan etkinliklere karşı ilgi ve istek azalması, zevk alamamadır.
Başka psikiyatrik bozuklukların ve bir çok tıbbi hastalığın seyri sırasında ve bir çok ilaç-madde kullanımına bağlı olarak da gelişebilir.
Depresyon, her yaş ve sosyoekonomik düzeyden insanda görülebilir. Herhangi bir altı aylık zaman diliminde yaygınlığı %4 dolayındadır. Yaşam boyu yaygınlık oranı %15-25 oranındadır. Kadınlarda iki kat daha sık görülür. Yaşam kalitesini düşürür; hastanın ailesi ve çevresi ile olan ilişkileri bozulur; iş veriminde azalma, iş günü kaybı olur; tıbbi masraflar artar; aile ve toplumun maddi yükünü arttırır ve bakmak zorunda olanlara maddi/manevi yük getirir. En önemli ve endişe verici sonucu ise intihar girişimleridir. Özellikle ağır depresyonlar, intiharların en yaygın nedenidir.
Diğer belirtiler
- Yorgunluk, bitkinlik, enerji azalması
- Baş ve beden ağrıları
- Uyku bozukluğu
- İştah ve kilo değişiklikleri
- Cinsel istek ve işlev bozuklukları
- Dikkat ve bellek sorunları
- Hareket ve konuşmada yavaşlama veya ajitasyon
- Kendine güven azalması, suçluluk ve değersizlik düşünceleri, karamsarlık, ümitsizlik
- Anksiyete
- Ölüm düşünceleri, intihar girişimleri
Belirtiler en az 2 hafta süreyle devam etmesi ve işlevselliği bozacak derecede ağır olması durumunda Major Depresif Atak tanısı konmaktadır. Bu ataklar hayat boyu 1 defa görülebileceği gibi tekrarlayan ataklar şeklinde de görülebilir. Tekrarlayıcı Depresif Bozukluk denen bu durumda; ataklar arasında hastada genellikle tam bir iyilik hali vardır ve atakların ne zaman geleceğini önceden kestirmek mümkün değildir. Bazen yıllar sonra ikinci bir atak görülebileceği gibi bazen de aynı yıl içinde birkaç atak ortaya çıkabilir.
Bipolar Bozukluk Tedavisi
Bipolar bozukluk tedavi edilebilen bir hastalıktır ve düzenli doktor kontrolü ve takiplerle yaşam akışını etkilemeden hastalıkla başa çıkılabilmektedir.
Bipolar bozukluğun mani ve depresyon belirtilerini kontrol altına alabilen veya önleyebilen etkili tedaviler bulunmaktadır. Bipolar bozukluğun temel tedavisi ilaçlarla yapılır. Bu hastalığın niteliğinden dolayı, çoğu zaman hem manik hem depresif belirtileri kontrol altına almak için tek ilaç yeterli olmayabilir; bu sebeple hastalık dönemine belirtilerin şiddetine bağlı olarak birden fazla ilaç kullanılması gerekebilmektedir.
Bipolar bozukluğun tedavisinde iki önemli evrenin olduğu kabul edilmektedir:
- Akut veya kısa süreli tedavi ve
- İdame tedavisi veya koruyucu tedavi
Tedavinin akut evresinde amaç, manik, depresif veya karma dönem belirtilerinin tedavi edilmesidir. İdame tedavisi, sonraki dönem veya nüksleri önlemek amacıyla tedavinin daha uzun süre devam ettirilmesi demektir.
Bipolar bozukluğu tedavi etmek için başlıca üç tip ilaç kullanılmaktadır: Duygudurum dengeleyicileri, antidepresanlar ve antipsikotikler. Uyku sorunlarında yardımcı olmak veya anksiyete ve panik nöbetleri gibi diğer sık karşılaşılan sorunları tedavi etmek amacıyla ek ilaçlar da yazılabilmektedir.
Bipolar bozukluğun tedavisinde kullanılan bazı ilaçların kan düzeylerinin takibi gerekmektedir. Koruyucu düzeyde ilaç kullanırken ilacın zararlı etkilerinden korunmak için bu tetkiklerin büyük önemi vardır ve hekimin önerdiği zamanlarda mutlaka yaptırılmalıdır.
İki uçlu duygu durum bozukluğu tanılı hastalar Toplum Ruh Sağlığı Merkezlerinde (TRSM) tedavi ve rehabilitasyon hizmetlerinden yararlanabilir.
Sosyal iletişim ve etkileşimdeki kalıcı yetersizlikler, sınırlı/yinelenen davranış örüntüleri, aynılıkta ısrarcılık, rutinlere bağlılık ve duyusal uyaranlara aşırı duyarlılık ya da duyarsızlıkla kendini gösteren ve belirtileri çok yoğun olarak 24 ay ve sonrasında ortaya çıkan bir gelişimsel yetersizliktir.
Sıklık Yaygınlık
Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB), Hastalıkları Kontrol Etme ve Önleme Merkezi’nin verilerine göre, 2006 yılında her 150 çocuktan 1’inde ve 2012 yılında her 88 çocuktan 1’inde görülürken, 2014 yılında her 68 çocuktan 1’inde görülmektedir. Ayrıca erkeklerde kızlardan 3-4 kat daha fazla görüldüğü bilinmektedir. Fakat erkeklere oranla kızlarda daha ağır seyrettiği ve zeka geriliğinin daha fazla eşlik ettiği bilinmektedir.
Belirtileri Nelerdir?
Her çocukta farklı belirtiler gözlenmekle birlikte genel çerçevede sosyal-iletişimsel yetersizlikler ve tekrarlayıcı davranışlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Farklı yaş gruplarına yönelik belirtileri inceleyecek olursak;
6-9 ay arasında;
- Babıldamanın (bababa, mamama gibi hece tekrarları)olmaması veya az olması,
- Karşısında konuşanın yüzüne bakmama,
- Göz kontağı kurmama ya da kısa süreli kurma(1-2 sn.),
- Karşısına geçip gülümsediğinizde tepki vermeme,
- İsmiyle seslenildiğinde bakmama,
- Kucağa alınma ya da dokunmaya karşı aşırı tepki veya tepkisizlik,
- Bazı nesnelere/oyuncaklara karşı aşırı ilgi gibi belirtiler gözleniyorsa;
1-3yaş arasında; (Daha önce normal gelişim gözlenen bebeklerde bu dönem itibariyle bazı gelişimsel bozukluklar görülebilmektedir!)
- Karşılıklı gülümsemenin olmaması,
- Göz kontağı kurmama ya da kısa süreli bakma(1-2 sn.)
- İstediği nesneyi işaret parmağıyla göstermeme ya da sizin işaret ettiğiniz nesneye bakmama,
- İsmiyle seslendiğinizde bakmama,
- Gecikmiş konuşma, (örn:2 yaşında 2 kelimeden oluşan cümle kuramama)
- Taklit gerektiren oyunlarda yetersizlik (cee-e, telefonla konuşuyormuş gibi yapma vb.),
- Takıntılı ve tekrarlayıcı davranışlar sergileme (el çırpma, dönme, sallanma, parmak ucunda yürüme vb.),
- Dönen nesnelere, ışıklı ve parlak cisimlere ilgi gösterme,
- Oyuncaklarla amacına uygun olarak oynamama (oyun kurmak, -mış gibi yapmak yerine sıraya dizme, döndürme gibi sürekli ve kısıtlı şekillerde oynama),
- Yalnız başına oynamak isteme, yaşıtlarına karşı ilgisizlik,
- Ağrıya karşı duyarsızlık gibi belirtiler gözleniyorsa;
4-5 yaş arasında ise;
- Karşılıklı konuşma başlatma ve sürdürmede (selam verme, kısa süreli sohbet vb.) kısıtlılık,
- Karşısındakinin söylediği kelimelerin aynısını tekrarlama (ekolali) ve ya garip sesler çıkartma,
- Sembolik oyun kurma becerilerinde yetersizlik (sopadan at yapma, evcilik oyunu gibi –mış gibi yapma gerektiren oyunlar oynamama),
- Takıntılı ve tekrarlayıcı davranışlar (el çırpma, dönme, sallanma, parmak ucunda yürüme vb.) sergileme,
- Rutinlere karşı aşırı bağlılık (her gün aynı kıyafeti giymek, aynı yemeği yemek isteme vb.), değişiklere karşı direnç gösterme gibi belirtiler gözleniyorsa; Otizm Spektrum Bozukluğu açısından değerlendirme yapmak gerekmektedir.
Çocuğumun OSB Olduğundan Şüpheleniyorsam Ne Yapmalıyım?
Eğer çocuğunuzun Otizm Spektrum Bozukluğu belirtileri gösterdiğini düşünüyorsanız bu durumu zaman kaybetmeden Aile Hekiminizle paylaşmalısınız. Aile hekiminiz bulunduğunuz yerdeki en yakın Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Uzmanına başvurmanız konusunda sizi bilgilendirecektir.
Unutmayın; Erken tanı ve müdahale, çocuğunuzun var olan potansiyelinin en yüksek düzeyde değerlendirilmesi ve gelişimsel destek programlarının etkin bir şekilde uygulanabilmesi bakımından oldukça önemlidir! Erken müdahale programları çocuğun ihtiyaçlarına uygun, sürekli ve nitelikli olduğunda toplumsal uyum becerilerinde ve diğer gelişim alanlarında artış görülebilmektedir.
Kendiliğinden ve beklenmedik şekilde gelen korku ataklarıyla karakterizedir. Kişiler kalp krizi ve felç geçirmek, bayılmak, ölmek veya akıllarını kaybetmekten yoğun bir korku duyarlar. Kısa bir süre içerisinde tepe noktasına ulaşan kalp çarpıntısı, terleme, titreme, nefes darlığı, üşüme gibi belirtiler atakların karakteristiğidir.
Her panik nöbeti panik bozukluğu anlamına gelmez, başka ruhsal ve fiziksel hastalıklarda da ortaya çıkabilir.
Panik Bozukluk Ne Sıklıkta Görülür?
Yaşam boyu en az bir panik nöbeti geçirme olasılığı %10’dur. Hemen her yaşta başlayabilmekle beraber erişkin dönemde başlangıç daha sıktır. Kadınlarda, erkeklere göre 2- 3 kat fazla görülür. Yaş ilerledikçe görülme sıklığı azalır. 65 yaş üzerinde görülmesi daha nadirdir.
Panik bozukluğu agorafobi ile birlikte olabilir. Agorafobi, yalnız sokağa çıkmaktan, kapalı bir yerde (otobüs veya sinema salonu) sıkışıp kalmaktan, çıkamamaktan duyulan aşırı korkudur. Böyle durumlarda bireyler, panik atağı geçireceğinden veya utanılacak bir duruma düşeceklerinden ve yardım alamayacaklarından aşırı korku duyarlar. Bu durumlardan kaçınırlar veya güvenlik sağlayıcı davranışları devreye sokarlar (biriyle dışarı çıkmak, kapıya en yakın yerde oturmak gibi).
Panik Bozukluk Nedenleri Nelerdir?
Diğer ruhsal rahatsızlıklarda olduğu gibi panik bozukluğun etiyolojisinde ruhsal ve biyolojik etkenler birlikte etkileşerek rol oynamaktadırlar.
Bedensel duyumların yanlış yorumlanması ve felaketleştirilmesi gibi çarpıtmaların korkuyu tetikleyerek tam bir atağı başlatması, ayrılık anksiyetesi veya öfkeden duyulan rahatsızlık gibi etkenler ve ölüm korkusu gibi etmenler ruhsal etkenleri oluşur.
Panik Bozukluk Belirtileri Nelerdir?
Panik atağı sırasında hasta aşırı endişeli görünmektedir. Telaşlı konuşur ya da konuşamaz. Zihni bulanık gibidir. Kendini garantiye almak için bir yere oturur veya donup kalır. Düşünce içeriğinde bayılacağı, öleceği, ölmesine neden olacak ağır bir hastalık geçirmekte olduğu yer alır. Panik atağı dışındaki zamanlarda tekrar panik atağı geçireceğine dair düşünceleri olur. Atak sırasında (normalde veya başka bir hastalık nedeniyle olmayan) aşırı terleme, yüz kızarıklığı, kan basıncının ve nabzın yüksekliği, ellerde titreme ve hızlı soluk alıp verme görülebilir. Ataklar dışındaysa tamamen normal görünür.
Panik Bozukluk Tedavisi Nedir?
İlaç ve psikoterapi oldukça tedavide oldukça etkilidir ve tam düzelme sağlanabilmektedir. Hastalığın sıklığı, tanısı, oluş mekanizmalarının açıkça anlatıldığı ruhsal eğitimin tedavide önemli bir etkisi vardır. Hastalık belirtileri düzeldikten sonra tedaviye doktor önerdiği sürece devam edilmelidir.
Bu belirtilerin çoğundan şikayetçi iseniz bu durumda aile hekiminize ya da bir psikiyatri polikliniğine başvurmanızı öneririz.
Dünya genelinde kurumsallaşmadan vazgeçilmesi süreçlerinin etkilerine ilişkin aralıksız olarak yıllarca yürütülen araştırmalardan sonra, toplum temelli hizmet modelinin ruhsal bozukluğu olan bireylere, ailelerine ve bakım veren kişilere sağladığı faydalar artık tartışılmaz bir şekilde kabul görmüştür. Toplum içinde bakım hizmetinin kronik ruhsal hastalığı olan bireyler (özellikle şizofreni hastaları) için klinik ve sosyal sonuçlarının olumlu olduğuna dair sağlam kanıtlar bulunmasına ek olarak damgalanma ve ayrımcılığın azaldığına, aile memnuniyetinin arttığına ve toplum temelli hizmetin maliyet etkin oluşuna dair kanıtlar da giderek artmaktadır.
İnsan hakları açısından ele alındığında, ruh sağlığı problemi olan bireylerin toplumla iç içe yaşama hakkı korunmalı ve bu hakka saygı duyulmalıdır. Ayrıca bu bireylerin yaşamın tüm alanlarına tam ve eşit katılımı aktif ve yaygın bir şekilde desteklenmelidir. Bu nedenle de büyük ve tecrit edilmiş ruh sağlığı kurumlarına dayalı hizmet sunumu, çağdaş ve hak temelli uygulama standartlarını yakalama çabasındaki hiçbir ruh sağlığı hizmeti sistemi için artık geçerli bir seçenek değildir.
Ülkemizde toplum temelli ruh sağlığı modeline geçiş çalışmaları resmi olarak Ulusal Ruh Sağlığı Politikasının Bakanlığımız tarafından kabul edilmesiyle 2006 yılında başlamıştır. Toplum temelli hizmet modelinin gelişim sürecinin ilk aşamasında ortaya çıkan genel görüş ciddi ruhsal hastalığı olan bireylere öncelik verilmesi (Şizofreni ve Bipolar Duygulanım Bozukluğu ) olmuştur. Toplum temelli hizmet modelinin daha fazla geliştirilmesine ilişkin hususlara 2011 yılında yayınlanan Ulusal Ruh Sağlığı Eylem Planı'nda ayrıntılarıyla yer verilmiştir.